Alex’in tercümanı Samet Güzel, Fenerbahçe’de olanlar karşısında susmayı tercih etti. Aziz Yıldırım’ın bir “Doğru mu Samet” sorusuyla herşey altüst oldu. Alex’i satmak istemedi, istifayı bastı. Tutkusu Fenerbahçe, rol modeli Mourinho’ydu. Hep kitap yazmak istedi, sanırım şimdi zamanı geldi.
Doğumhanenin kapısında bekliyordu Samet Güzel. Bir hemşire çıktı içerden. Kolundan tutup, “Hadi, sen de doğuma giriyorsun” dedi. Kekeledi Samet. “Nasıl yani?” Yüzü bembeyaz olmuştu.
O bir tercümandı, doğum yapacak olan da tercümanlığını yaptığı Alex’in karısı Daianne. (Gülay Altan, Akşam, 3 Nisan 2011) Eşinin doğum sancıları tuttuğu haberi geldiğinde Kayserispor maçı için kamptaydı Alex. Hemen Samet’i de yanına alarak hastaneye koşmuştu.
Alex’in, İstanbul’da ilk yılıydı. Tanımadığı bir şehirde, dilini bilmediği insanların arasında zorluk çekiyordu. Bir imza gününde elinde futbola başladığı Curitiba takımının formasıyla gelip, kendisinin dilinde konuşan bir gençle karşılaştığında çok sevinmişti. 21 yaşındaki bu genç de liseden sonra AFS öğrenci değişim programıyla Curutiba’ya gidip, bir yıl kalmıştı orada. Tabii bir yıl içinde Portekizce öğrenmesinde kız arkadaşının rolü büyüktü. Alex, kuyrukta bekleyenlere aldırmadan onunla sohbet edip, telefon numarasını aldı.
Yine de aramasını beklemiyordu Samet. Birkaç gün sonra “Merhaba dostum, ben Alex” diyen sesini duyduğunda şaşırdı. “Alex De Souza mı, şaka yapmıyorsun değil mi?” dedi. Şaka yapmıyor, hem de yemeğe çağırıyordu.
Alex ile tanışması yaşamında tam bir dönüm noktasıydı. Fenerbahçe’nin kapılarını açmıştı ona Alex. Fenerbahçe, çocukluk günlerinden itibaren hayallerinin takımıydı. O bir Kadıköy çocuğuydu çünkü.
Brezilya’dan dönünce kaydını dondurduğu Mimar Sinan Üniversitesi İstatistik Bölümüne gönülsüz başlamıştı. Malatyaspor’dan teklif geldiğinde üzerine atlaması da bundandı. 2-3 ay sürmüştü ilk deneyim. Yine dönmüştü İstanbul’a.
Annesi fark etmişti mutsuzluğunu. “Neden Fenerbahçe TV'ye bir mail atıp kendini tanıtmıyorsun, belki orada çalışırsın” demişti bir gün. Haklıydı annesi. Niye düşünememişti? Brezilyalı futbolcular gelmeye başlamıştı Türkiye’ye, o da Portekizce ve İngilizce biliyordu! İşe yarayabilirdi.
Umduğu gibi de oldu. Fenerbahçe Tv’den olumlu yanıt geldi mailine. Birbuçuk yıl kadar gidip geldi oraya. Montajlara girdi, çeviri yaptı, işi öğrendi ama en önemlisi Fenerbahçe camiasına girmekti onun için.
ZİCO İLE HALA DOST
En büyük şansı takımın tercümanı Ali Orçun Tunçsoy’un 2006’da askere gitmesi oldu. “Yeni birini bulmak lazım” diye konuşulurken Alex, onu önermişti. Aradıklarında, Alex ile tanıştığı günkü kadar heyecanlandı Samet. Hele “Çantanı hazırla Denizli’ye gidiyoruz” dendiğinde bayılacak gibiydi.
Takımda en yakın olduğu, saha içinde ve de dışında sürekli birlikte olduğu kişi Alex’ti. Ama Alex’in yanı sıra takımdaki Nobre, Aurelio gibi Brezilyalı diğer futbolcuların da tercümanlığını üstlenmişti. Brezilyalı antrenör Zico gelince ağırlıklı olarak onun tercümanı olarak çıkmaya başladı gazetecilerin önüne.
Kısa sürede çekingenliğini atmış, kendine güveni yerine gelmişti. Çalışkanlığı ve disipliniyle takımda insanlara sevdirdi kendini. Hiç teklemeden, akıcı ve düzgün cümlelerle yaptığı çevirilerle dikkatini çekti gazeteciler ve taraftarların. Takımla daha doğrusu tribünlerle hızla bütünleşti. Bazen maçtan önce tribün önüne çağırılıyor, alkışlanıyordu. Onun da futbolcular gibi uğuru olmuştu zaman içinde. Her maçtan önce küçük bir şeker fırlatıyordu sahanın ortasına.
Elbette eleştirenler oluyordu arada. “Fiilleri çekemiyor, köylü gibi konuşuyor Portekizceyi” diyordu kimileri. Sözlerini çevirdiği kişiden fazla konuşması da dikkat çekiyordu. Hele Zico’nun bir basın toplantısındaki çevirisi vardı ki, Türkiye futbol tercümanlığı tarihi yazılsa orada yer bulacak kadar unutulmazdı.
Spor yazarı, “Zico, Alkmaar maçında Kezman'ı oynatmayı düşünüyor mu?” diye sormuş, Zico ise sadece “No” diye yanıt vermişti. Bu yanıtı alan Samet gazetecilere döndü; “Mateja Kezman, kendisinin sevdiği ve beğendiği bir futbolcu” diye başladı konuşmaya. Tam altı uzun cümle kurdu. Sonunda da “Fenerbahçe kardelen çiçeği gibi karların arasından açmak için Kezman olmadan da kazanmasını bilmeli” diyerek bitirdi sözlerini. Dinleyen gazeteciler şaşkındı, kimi de kendini tutamayıp gülmeye başlamıştı.
LİMA İLE FOTOĞRAF
Çıktığı televizyon programlarında, söyleşilerinde hep bu uzun çevirinin “sırrı” soruldu ona. “Öyle bir noktaya geldim ki, hocanın cevaplamasından önce ne diyeceğini tahmin edebiliyorum. Ne düşündüğünü bilebiliyorum” diye savundu kendini. (Sibel Kurt, Sibelinsahasi.com) Zico ile bu denli yakın olduğu doğruydu. Zico, onu oğlu gibi seviyordu. Nitekim dostlukları hiç bitmeyecek; Samet, her yıl Brezilya’ya gittiğinde mutlaka hocaya uğrayacaktı.
Kuşkusuz kimi olumsuzluklar da yaşadı. Bir antrenman sırasında Sırp futbolcu Kezman, üzerine yürüdü. Hocanın sözlerini İngilizceye çevirmedi diye kızmıştı. Samet de aynı sertlikte yanıt verdi ona. Araya girenler yatıştırdı ikisini.
Futbol camiasının tanınanlarındandı artık. Profiline “Halk dilinde ‘Uzun cümlelerin adamı’ yazdığı Twitter adresinde145 bin takipçisi vardı. Adriana Lima ile yanak yanağa fotoğraf çektiriyordu, ünlü futbolcularla kankaydı.
Rakip takım taraftarlarının ise tepkisini çekiyordu. 2009’da Galatasaray ile oynanan maçın son dakikalarında tribünlerden atılan bir şişe başına isabet etti. Kafası yarılan Samet, hastaneye kaldırıldı, sekiz dikiş atıldı kafasına.
Trabzonsporluların nefretini kazanmasının nedeni ise, maç arasında kaleci Tolga Zengin ile yaşadığı kavgadan çok, o sırada hasta olan annesine küfrettiği haberiydi. Her ne kadar “Bütün anneler benim için kutsaldır. Kimsenin annesine küfretmem” twitleri attıysa da Trabzonluları ikna etmeyi başaramadı.
Samet, bir profesyoneldi ama Denizli’de şampiyonluğun kaybedildiği maçta tuvalete kapanıp hüngür hüngür ağlayacak kadar da amatörce bağlıydı takımına. Ailesi gibi görüyordu Fenerbahçeyi.
“Takımla ilgili ne varsa içindeydi”, takımın kara kutusu olmuştu yaklaşık sekiz yıl boyunca. Maalesef bu da onu “Şike davası” sanıkları arasına soktu. Savcının talebi üzerine maçlara giriş yasağı konulan 68 kişiden biriydi. Sonra mahkeme kaldırdı yasağını. Ama yargılama sonunda Trabzonspor-Bursaspor maçının sonucunu etkilemek amacıyla Vederson ile görüşülmesine yardımcı olduğu gerekçesiyle şike ve teşvikten mahkum oldu.
KİTAP YAZMA HAYALİ
Hep sustu, ne davayla ilgili konuştu ne de aldığı 1 yıl 15 günlük ceza hakkında. Takımının yara almamasıydı kaygısı. Alex’in, Teknik Direktör Aykut Kocaman ile çatıştığı günlerin de en yakın tanıklarından biriydi. Yine susmak istedi; bir yanda takımı vardı, öbür yanda çok sevdiği Alex.
Başkan Aziz Yıldırım, izin vermedi sessiz kalmasına. Yıldırım, Mönchengladbach deplasmanına giderken havaalanında düzenlediği basın toplantısında Samet’i de yanına aldı. Alex ile ilgili eleştirilerine de onu tanık gösterdi; “Doğru mu Samet?” diye de onaylamasını istedi her sözünü.
Sosyal medyada anında dillere düştü Samet. “Doğru mu Samet?” üzerinden geyikler üretildi, gazetelerde manşet bile oldu. Sonunda dayanamadı Samet, Alex gibi Twitter mesajıyla açıkladı Fenerbahçe’den ayrıldığını. “..Alex’i satmışım gibi bir hava oluşturuldu. Bu baskıya daha fazla dayanamazdım” dedi.
Ne takımını satmıştı, ne de Alex'i. Daha iki hafta önce heykeli açılırken sözlerini ağlayarak çevirdiği Alex’in aleyhine konuşmaz, konuşamazdı. Alex’in veda toplantısında ona teşekkür etmesi, alay edenlere en güzel yanıttı.
Ayrılma kararı ağır gelmişti ona ama bu kadar ani olmasa da bir gün Fenerbahçe’den ayrılacağını biliyordu Samet. Kendisi gibi tercüman olan abisiyle birlikte çeviri ve futbolcuların işlerini takip eden bir şirket kurmuşlardı. Amacı ömrü boyunca tercümanlığa devam etmek de değildi. Asıl hedefi futbol dünyasında kalmaktı. Rol modeli de tercümanlıktan teknik direktörlüğe geçen Mourinho idi. Soranlara, gülümseyerek, “Neden olmasın” yanıtını veriyordu.
Nitekim bir üniversitede spor hukuku ve spor iletişimi seminerlerine katılmış, hep futbolu öğrenmeye çalışmıştı. Bir hayali de Fenerbahçe’den ayrıldıktan sonra o günlerin kitabını yazmaktı. Sanırım geldi çattı hayallerine yelken açma zamanı…